Gizlice Elde Edilen Bilgi/Belge Delil Olarak Kullanılabilir mi?

Hukukumuzdaki temel kural hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin mahkemece hükme esas alınamayacağı yönündedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Md. 189/2 “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz.” hükmünü içermektedir. Aynı şekilde ceza yargılaması bakımından da hukuka aykırı delillerin mahkeme tarafından reddolunacağı Ceza Muhakemesi Kanunu Md. 206/2’de hüküm altına alınmıştır. Bunlara paralel olarak Anayasa’nın 38. Maddesinin 6. Fıkrasında Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” denmektedir. Hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin mahkemelerce ispat aracı olarak kullanılamayacağı gibi aynı zamanda delilleri elde eden kişi bakımından Türk Ceza Kanunu 132 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” kapsamında ciddi hapis cezalarıyla karşılaşma olasılığı vardır.

Temel prensip yukarıda açıklandığı gibi olmakla birlikte hukuka aykırı elde edilmiş bu deliller somut olayın şartlarına göre zaman zaman hukuka uygun hale gelip mahkemelerce hükme esas alınabilmektedirler. Bu tip istisnalar ile karşılaşılan davalar özellikle boşanma davaları ve ceza davalarıdır. Zira bu davalarda olaylar genellikle sadece belirli kişiler arasında geçmekte, ispat edilmek istenen olay hakkında gizlice elde edilen delil haricinde başkaca bir delil toplama imkanı bulunmamaktadır.

Yargıtay Gizlice Elde Edilmiş Delil Konusunda Ne Diyor?

  • “Performans değerlendirme toplantısında kendisine hakaret içerikli sözler söylenmesi nedeniyle sanığın üzerindeki cep telefonu ile gizlice kayıt yaptığı, eylemi başka türlü ispat etmesinin mümkün olmadığı yönündeki savunması ile bu savunmayı doğrulayan bilirkişi raporuna göre, sanığın başkaca şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde iken toplantıda kendisine yönelik hakaret içerikli konuşmayı kayda aldığı, sanığın eyleminin hukuka aykırı olmadığı, bu nedenle sanığın kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun oluşmadığı kabul edilmelidir [Yargıtay 12. Ceza Dairesi – 2014/10205 K.].”
  • “Şikayetçinin kendi evine geldiği esnada ve eşi ile birlikte şikayetçinin evine gittiklerinde, aralarında geçen konuşmaları, cep telefonunun ses kaydetme fonksiyonunu kullanarak gizlice kaydettiği iddiasına konu olayda; şikayetçi, sanık ve sanığın eşi arasında gerçekleşen iletişimin, başkaları tarafından ancak özel bir çaba gösterilerek duyulabilecek aleni olmayan “söyleşi” niteliğinde olması ve sanığın doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığı ya da ilgili kolluk makamlarına müracaat etmek veya hukuk mahkemesinde dava açmak yerine, katılan tarafından kendisine karşı işlenmekte olan ve ani gelişen bir suç (örneğin; cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bulunmadığı halde, kaybolma olasılığı bulunan mevcut delilin muhafazasını sağlamak için değil, önceden hazırlıklı ve planlı şekilde, yeni bir delil elde etmek amacıyla hareket etmesi karşısında, sanık hakkında TCK’nun tanımlanan kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu nedeniyle mahkumiyet kararı verilmelidir [Yargıtay 12. Ceza Dairesi – 2014/10220 K.]”
  • Delilin elde edilişinde hukuka uygunluk nedenleri varsa, o zaman kanuna aykırılık ortadan kalkar.Kuşkusuz Anayasaya göre; herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Ancak, evlilik birliğinde eşlerin, evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları da yasal bir zorunluluktur.(TMK.m.185/3)O nedenle, evlilikte, evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp, aile yaşamı alanıdır. Bu alanla ilgili de eşlerin tek tek özel yaşamlarının değil bütün olarak aile yaşamının gizliliği ve dokunulmazlığı önem ve öncelik taşır. Bu bakımdan evliliğin yasal yükümlülükler alanı, diğer eş için dokunulmaz değildir.Bu nedenle, eşinin sadakatinden kuşkulanan davacı-davalının, birlikte yaşadıkları her ikisinin de ortak mekânı olan konutta, eşinin bilgisi dışında ses kayıt cihazı yerleştirerek, eşinin aleni olmayan konuşmalarını kaydetmesinde bu suretle sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmayan davranışlarını tespit etmesinde özel hayatın gizliliğinin ihlalinden söz edilemez ve hukuka aykırılık bulunduğu kabul olunamaz.[Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – 2007/17220 E., 2008/13614 K.]’’ 

Yukarıdaki kararlarda belirtildiği üzere Yüksek Mahkeme gizlice elde edilen delillerin mahkemece kullanılabilmesi için birkaç noktada inceleme yapıyor.

  • Delil kurgu ürünü olmayacak, gerçek hayattan olacak,
  • Karşı tarafı delili vermeye zorlayıcı önceden hazırlanmış bir plan dahilinde elde edilmeyecek,
  • Başka türlü ispatlanamayacak bir husus bakımından elde edilmiş olacak

Dolayısı ile Yargıtay kararları ışığında dedektiflik şirketi benzeri özel şirketlerin çalışması sonucu delil toplama amacıyla yapılan planlı hareketler sonucu elde edilen delillerin mahkemelerce kabul edilmeyebileceğini hatırlatmak isteriz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Ne Diyor?

AİHM tarafından çok taze (07.09.2021 tarihinde) yayınlanan M.P. v. Portugal kararında boşanma davası sırasında eşinin randevulaşma sitelerinde bulunan hesabına hukuka aykırı olarak girip yapılan konuşmaları alıp mahkemeye sunan taraf hakkında Portekiz mahkemeleri “çatışan menfaatlerin dengesini’’  göz önüne alarak sunulan delilleri kabul etmiş ve bu delillere ulaşan eşe ceza hukuku anlamında bir yaptırım uygulamamıştır.

Bunun üzerine diğer eş Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Md. 8’den doğan kişilik haklarının ihlal edildiği iddiasıyla AİHM’e başvurmuştur. AİHM bu dosyada menfaatler dengesine atıfla Portekiz mahkemelerinin bu konu hakkındaki kararına müdahale edemeyeceğini, hak ihlali olmadığını, dolayısı ile bu tip bir durumda gizlice elde edilen konuşmalar, yazışmalar vb. bilgilerin delil olarak kullanılabileceğini söylemiştir.